Dr. Hale Nur KILIÇ
  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • Yazılarım
    • Son Yazılarım
    • Ahlak gelişimi geri planda mı kalıyor?
    • Ailenin “başarılı ol” baskısı
    • Baba-çocuk ilişkisinde annenin rolü
    • Çocuklarda dikkat eksikliği ve baş etme yolları
    • Çocuklarda okul korkusu ve çözüm yolları
    • Çocuklarda tuvalet eğitimi
    • Gençlik ve Bonzai
    • Madde kullanım bozukluğu
    • Boşanma ve çocuk
    • Çocuklarla yapılabilecek keyifli yaz aktiviteleri
    • Gerçekten çaresiz miyiz?
  • Akademik Yayınlarım
  • Haberler
    • Video Haberler
    • Yazılı Haberler
  • Etkinlikler
    • “Ailede sağlıklı iletişim” grup çalışması – 2
    • “Ailede sağlıklı iletişim” grup çalışması
    • Çocuklarla/öğrencilerle iletişim semineri
    • Aile içi iletişim grup çalışması
  • İletişim
  • Ara

Şunun için etiket arşivi: aile

Yazılar

712717_77552255

Çocuklarla yapılabilecek keyifli yaz aktiviteleri

08 Temmuz 2015/0 Yorumlar/in Yazılarım /tarafından Hale Nur KILIÇ

Uzun süreli tatiller, ebeveyn ve çocukların okul zamanında vakit bulamadıkları birçok aktiviteyi gerçekleştirebilmesi için bir fırsattır. Bununla birlikte tatilleri verimli geçirmek için ebeveynin çocuklarına yol gösterici olması önemlidir. Bu zamanlarda çocuklar anne babaları sayesinde yararlı hobiler edinebilirler. Bu hobiler çocukların istekleri doğrultusunda seçilmelidir. Anne babaların görevi seçenekler sunmak ve bu seçenekleri yapmaları için çocuklarına imkân […]

Devamını Oku →
790902_18846030

Boşanma ve çocuk

11 Şubat 2015/0 Yorumlar/in Yazılarım /tarafından Hale Nur KILIÇ

790902_18846030Her evlilikte, çiftlerin dile getirdikleri veya dile getirmedikleri bir takım beklentileri vardır. Bunlar karşılanmadığında ise ayrılıklar olabilir. Ülkemizde son yıllarda boşanma oranı giderek artış gösteriyor. Artık kendinden ödün veren, mutsuz gitse de yuvayı dağıtmak istemeyen anne babalar pek kalmadı. Eşler anlaşamıyorsa ayrılıyorlar. Eğer tüm çözüm yolları denendiyse ve hala evlilik çıkmazdan kurtulamıyorsa, ayrılık normal bir durumdur. Huzursuz giden bir evliliği sürdürmek birçok aile bireyi için daha çok yıpratıcı olabilir, özellikle de çocuklar için.

Parçalanmış ailelerde en çok zarar görenler çocuklardır. Çocuk, sevgi ve güven dolu aile ortamından uzakta kalır. Ama sırf çocuk için mutsuz giden bir evliliği sürdürmek, aslında o çocuk için yarardan çok zarara neden olur. Boşanma çocuk için çok can acıtıcı olsa da, anne babanın, yanında birbirlerini sevmeden yaşaması çocuk için daha büyük bir şiddettir. Evliliği devam ettirerek çocuk için fedakârlık yaptığını düşünen ebeveyn, çocuğun evdeki her türlü kavga ve şiddete tanık olmasından başka bir şey yapmaz. Çocuk ise anne babasını mutlu görmek ister. Bu huzursuzluğu gizlemeye çalışan ebeveynler de olabilir. Ama çocukları kandırmak o kadar kolay değildir. Onlar her şeyin farkındadır.  Bu nedenle anne babanın birbirlerine hissetmeden söyledikleri sevgi sözcükleri, hiç bir şey ifade etmez.

Bu süreçte çocuğa karşı dürüst olmak önemlidir. Anne baba gibi çocuğun da bu süreci kabullenmesi ve atlatması kolay olmayacaktır. Onun da zamana ihtiyacı vardır. Özellikle okul öncesi çocuk için bu durum anlaşılmazdır. Kendini suçlu ve sorumlu hissedebilir. Her zaman anne babasının birleşmesi umuduyla yaşayabilir. Sosyal ilişkileri olumsuz etkilenebilir. Huysuzluk, saldırganlık veya parmak emme, alt ıslatma gibi gerileyici davranışlar gösterebilir. Beni de terk ediyorlar, gibi düşünebilir. Okula giden bir çocuksa, ders başarısı, öğretmen veya sınıf arkadaşlarıyla ilişkileri olumsuz etkilenebilir. Aile tüm bu durumlara hazırlıklı olmalıdır. Ama her çocuk bu süreci farklı yaşar. Bu durum aile yapısına, ayrılma nedenine, eşlerin ayrılma sürecindeki tutumuma göre değişiklik gösterir. Bu nedenle ebeveynin dikkatli olması gerekir.

Çocuğun boşanma durumda en çok ihtiyaç duyduğu şey güvencedir: Anne baba birbirlerine her zaman saygı duyacaklar, maddi manevi onu etkileyecek bir durum olmayacak, anne babasının ona olan sevgisi devam edecek, bu ayrılıktan çocuk sorumlu değil, onlar birbirlerinin eşleri olmasa da hala çocuklarının anne ve babası vb. Her anne baba bu mesajları vermek ister. Ama sözlerle ifade etseler de, duyguları asıl düşüncelerinin bu olmadığı konusunda onları ele verebilir. Çünkü her ne kadar çocuk için en acısız yolu düşünseler de, onu incitmemeye çalışsalar da aslında onlar da çok önemli bir dönemden geçiyorlardır ve atlatmak onlar için de zordur. Bu nedenle çocuğa bu tür güvenceleri vermek her zaman kolay olmaz. Her iki taraf da hayatlarında önemli bir değişiklik yaşamaktadır, belki çok kırgın veya üzgünlerdir. Bu durumda çocuğa, “hayır baban aslında çok iyi biri” veya “annenle ayrıldık ama gene seninle beraber görüşmeye devam edeceğiz” demek ne kadar ikna edici olur? Çocuk her şeye tanık olmuştur. Annesinin veya babasının ağladığını, belki de birbirlerine bağırdıklarını görmüştür. Aralarındaki şiddeti ne kadar gizleyebilirler veya gizlediklerini sanırlar? Çocuğu asıl yıkan da anne babasını üzgünken, ağlarken görmektir.

Ayrılmayı kim isterse istesin, her iki taraf da bilinçli veya bilinçsiz kendini suçlu görür. “Daha fazla ne yapabilirdim, neden şu şekilde davranmadım, neden bu kişiyle evlendim, yaptığım en baştan beri hataydı” gibi düşünceler gelebilir. Bunun yanında ayrılmayı bir tarafın kabul etmesi daha zor olabilir, olayın şokunu hemen atlatamaz ve durumu kabullenemez. Özellikle ayrılmayı istemeyen tarafın mutsuzluk ve kırgınlığını saklayamaması normaldir. Bu gibi durumlarda ebeveynler suçluluk ve kızgınlık duygularını çocuktan çıkarabilirler. Aradaki atışmada çocuk kullanılabilir; taraf tutmaya veya arabuluculuk yapmaya zorlanır. Çocuğu kazanmak için karşı taraf kötülenebilir. Ama bu gergin ortamda çocuklar büyük zarar görür. Kendilerini anne baba arasında seçim yapmak zorunda hissederler. Karşı tarafı cezalandırmak isterken asıl cezalandırılanın çocukları olduğunu birçok ebeveyn göremez.

Ayrılığın acısından teselliyi çocukta aramak, ona dayanmak, kendi tarafına çekmek için karşı tarafı kötülemek son derece sakıncalıdır. Çocuk anne veya babasını mutlu etmekte kendini sorumlu görür, bu bakış açısıyla, ayrılmalarına engel olamadım diyerek de çok acı çeker. Öfkeyi kesinlikle çocuğa yansıtmamak gerekir. Çocuk kendisini dünyanın merkezinde görür ve her şeye gücünün yetebileceği sanır. Bu düşünceyle ayrılıktan da kendini sorumlu tutabilir ve onları birleştirecek kişinin kendisi olduğuna inanır. Bu düşünceleri anne babanın önlemesi gerekir. Ne evli kalmanın ne de boşanmanın yükümlülüğü çocuğa yüklenmelidir. “Babana senin için katlandım” veya “katlanıyorum” gibi söylemler çocuğu depresif yapabilir, annesinin mutsuzluğunda payı olduğunu düşünür.

Eşlerin birbirlerini çocuğun yanında suçlaması da çok zarar vericidir. Çocuk her zaman saygı duyabileceği, her şeye rağmen yıkılmayan, sağlam anne babaya sahip olmak ister. Boşanma da olsa, birinin suçlanmasından hoşlanmaz.

Çocuğa anne babanın sadece birbirinden ayrıldığı, ama onu bırakmadığı ve anne babası olmaya devam edeceği vurgulanmalıdır. Çocuğa bazı şeyler dürüstçe söylenmelidir. “Onunla mutlu olamadım, istediğim gibi bir eş olamadı, ama sen onun babalığından memnunsun değil mi? Bu önemli, çünkü senin ondan, benim gibi kopman mümkün değil, her zaman baban olarak kalacak.” Çocuklara karşı dürüst olmak demek, onlara her şeyi söylememiz gerektiği anlamına gelmez. Anne babanın birbirleriyle artık mutlu olamadığını ve ayrılmaya karar verdiklerini söylemesi yeterlidir. Çocuğu ilgilendirmeyecek özel durumlar paylaşılmamalıdır.

En önemlisi, boşanma gibi bir karar alınırken, hem eşlerin hem de çocuğun bu durumdan kötü etkilenebilecekleri en baştan kabul edilmeli ve özellikle çocuktan olgun bir davranış beklenmemelidir. Eşler gibi onun da bir kabullenme aşaması vardır. Ebeveynin sabrı ve olabileceklere toleransı önemlidir.

 

Baba-çocuk ilişkisinde annenin rolü

07 Şubat 2015/0 Yorumlar/in Yazılarım /tarafından KilicHale

a4Evli ve çocuk sahibi kadınlar kimi zaman eşlerinden, çocukların tüm sorumluluğunu kendilerine yükledikleri konusunda yakınırlar. Çocuk bakımı konusunda destek göremediklerini söylerler. Bunun kültürel de olmak üzere birçok nedeni olabilir. Ama bu yazıda sadece kadınların tutumları, yani değiştirebilecekleri davranışları üzerinde durulacaktır. Kadınların bazı tutumlarını değerlendirerek değiştirmeleri, istedikleri aile düzenine kavuşmalarını sağlayabilir. İyi niyetlerle atılmış pek çok adım istenmeyen mesajlar içerebilir. Bu konuda dikkatli olmak gerekir. Örneğin; çocuğundan kopamayıp, eğitim ve diğer tüm ihtiyaçlarında kontrolü ellerinde bulundurmak isteyen kadınlar, eşlerine istemeden de olsa “Aslında sana ihtiyacımız yok” mesajı verebilirler. Bu nedenle anne-baba-çocuk üçgenini sağlıklı kurmakta kadının rolü büyüktür. Bu konuya açıklık getirmek için öncelikle anne çocuk ilişkisinin ilk yıllarındaki niteliğinden bahsetmek gerekir.

İlk Yıllarda Anne-Çocuk İlişkisi

Anne-çocuk ilişkisinde ilk yıllar çok önemlidir. Doğumdan hemen sonra anne ile çocuk arasında müthiş bir bağ oluşur. Beslenme zamanları bu ilişkide haz duymak için önemli bir yere sahiptir. Çocuk süt ile sadece fiziksel olarak beslenmez, anneyle temas kurar ve duygusal olarak da doymuş olur. Sonrasında alt bezleme, çocuğu yıkama gibi işlerle bu ilişki daha da pekişir. Anne çocuğun her ihtiyacını karşılar. Çocuğun sözsüz dilini anlar, çocuğun farklı şekillerde ağlamasıyla neye ihtiyacı olduğunu bilir.  İlk 3-4 ay annenin, çocuğunun her ihtiyacını karşılamasıyla ortaya çıkan bu adanmışlık hali normal bir durumdur.

Anne-Çocuk Ayrışması

Anneyle çocuğun ilişkisi çok bağımlı başlar. Bu zamana kadar tutkulu bir ilişki geliştiren anne ile çocuğun arasına, sonradan üçüncü bir kişi girmelidir ki anne kendini bu adanmışlıktan çıkarabilsin ve yeniden kadınlığına dönebilsin. Anne, yalnızca çocuğuna yoğunlaşmayı bırakmalıdır ve bir zaman sonra üçüncü bir kişiyi bu ilişkiye dâhil etmelidir, baba gibi. Anne çocuğuyla bu şekilde ayrışmalıdır. Çocuğun anneyle olan bu bağımlı ilişkiden kurtulması ve anneden ayrışması baba sayesinde olur. Babanın ilişkiye girmesiyle çocuk sosyalleşmenin ilk adımlarını atar. Baba çocuk için dış dünyayla bağı kurar. Anneye olan bağımlılık, baba sayesinde önlenir. “Annem sadece bana ait değil, ben her şeye kadir değilim” düşünceleri gelişir. Bu zamanlar artık babanın önemi daha fazla artar.

Bazı anneler çocuktan ayrışma noktasında zorluk yaşarlar. Bu ayrışmanın daha memeden kesme zamanlarında başlaması gerekirken, bunu gerçekleştiremeyen anneler çocuklarına olan adanmışlığı uzun yıllar sürdürür. Çocukların yerine getirebilecekleri sorumlulukları onların yerine yaparlar ve çocuklarını aşırı koruyucu bir tutumla yetiştirirler. Çocuklarının her ihtiyacıyla kendileri ilgilenirler. 10 yaşına kadar hala çocuğuyla yatan, 6-7 yaşına kadar çocuğunu elleriyle yedirmeye çalışan, çocuğunu kendi elleriyle giydiren, kıyafetlerine karışan anneler bu aşırı koruyucu tutumu göstermiş olurlar. Bu şekilde eğitilen çocukların dış dünyayla ilişkileri çok iyi gitmez. Baba gibi üçüncü bir şahıs anne tarafından getirilmediği için çocuk sosyalleşemez. Bu durum ilerde tüm sosyal ilişkilerini de olumsuz etkileyebilir.

Kendilerini çocuklarıyla bir tutan ve çocuklarından kopamayan annelerden şu gibi sözleri sık duymuşuzdur: “Babamız biraz sinirli.” “Biraz üşüdük hırkamızı giyelim”.

Burada aslında babayı aile içinde var edenin anne olduğunu görürüz. Örneğin, babanın olmadığı durumlarda (vefat, boşanma vb.) annenin kafasında gene de bir baba figürü var ise bu da üçüncü kişi olarak sayılır. Babanın gerçekte var olması gerekmez. Burada kastedilen babanın ruhsal varlığıdır.  Ama baba evdeyken bile anne tarafından yok sayılıyorsa bu durum tehlikelidir. Çocuk dünyayı annesinin gözleriyle görür. Babasını varsayması için önce annenin onu varsayması gerekir.

Kadının Öz-Değerlendirmesi

Bu nedenle en başta bahsettiğimiz gibi baba-çocuk ilişkisinin gelişmesinde ve babanın sorumluluk üstlenmesinde annenin tutumu çok etkilidir. Anne çocuğu sadece kendine mi ait görüyor? Çocuğunu ayrı bir birey olarak kabul ediyor mu? Eşini çocuğun eğitimi konusunda söz sahibi görüyor mu? Eşine sevgisini eskisi gibi gösteriyor mu? Çocuk sahibi olduktan sonra eşine ayırdığı zaman ve ilgide azalmalar oldu mu? Bir kadın sağlıklı bir aileye sahip olmak için bu soruları kendine sormalı ve hatalı olduğu noktalarda tutumlarını değiştirmeye çalışmalıdır. Kadın bu şekilde kendini değerlendirdiğinde istediği baba ve eş modelini görme olasılığı daha fazladır.

Ailenin “başarılı ol” baskısı

07 Şubat 2015/0 Yorumlar/in Yazılarım /tarafından KilicHale

a2Bazı aileler çocuklarını kendi ideallerindeki gibi yetiştirmek isterler. Eğitim süreçlerinde çocuklarına o kadar fazla emek ve para harcarlar ki (özel dersler, özel okullar, dershaneler, ev ablası/abisi bulmak vb.) beklentileri de o derece büyük olur. Böyle aileler çocuklarından yaşlarının üstünde bir olgunluk ve kapasitelerinin üstünde bir başarı beklerler.

En yüksek notları almalıdırlar ve zayıf oldukları dersler bir an önce düzeltilmelidir. İyi bir lise, sonrasında itibarı olan mesleğe bir adım atmak için iyi bir üniversite ve bölüm kazanılmalıdır. En demokratik, güven verici aileler bile bunları çocuklarından bekler aslında. Bu normaldir. Çok sevdiğimiz çocuklarımızı her zaman en iyi yerlerde görmek isteriz. Burada vurgulanan bu konuda çok fazla baskı uygulayan ve çocuklarına pek fazla seçenek sunmayan ailelerdir.  Bu aileler belki bazı alanlarda çocuklarının özgürlüklerini de kısıtlayabilir ve çok kontrolcü davranabilirler. Çocuklar da ailelerini her zaman memnun etmeye çalışırlar. Ama her çocuk ailenin bu beklentisini karşılayamaz. Ailenin bu konuda çocuğuna baskı yapması aslında ondaki iyi meziyetleri de, yani çocuğunun iyi bir insan olma ihtimalini de yok edebilir. Bu konuda duyarlı olmak gerekir. Ailelerinin beklentilerini karşılayamadıklarında çocuklar, aşağılık ve suçluluk duygusu taşırlar. Diğer çocuklara göre daha hassas ve kırılgan olurlar.

Çocuğun kişilik gelişiminde birlikte yaşadığı aile bireylerinin çok etkisi vardır. Çocuklar kendilerini onların gözlerinden değerlendirirler. Ailede çocuğun en fazla ders başarısı üzerinde duruluyorsa, çocuk da ders başarısını kişiyi değerli yapan en önemli unsur olarak görür. “Değerli biri olmak ders notlarının yüksek olması demektir, eğer notlarım yüksek değilse bu demek oluyor ki ben değersiz biriyim.” Bu şekilde düşünerek kendini yetersiz ve değersiz hisseder. Bu da özgüvenlerinin ve benlik saygılarının düşmesine neden olur.  Böyle çocuklar ailelerine öfke duyup isyankâr tutumlar sergileyebilirler veya bu öfkelerini bastırıp pasif bir kişilik yapısı geliştirebilirler.

Nasıl bir tutum sergilemeli?

Bu olası sonuçların önüne geçebilmek için ailenin öncelikle çocuğunu iyi tanıması ve yaşının getirdiği özellikleri bilmesi gerekir. Örneğin; ilkokul çağlarında çocukların oyun oynamaya eskisi kadar hevesi kalmaz. Zihinsel gelişimlerinin etkisiyle yeni şeyler öğrenmeye hazır olurlar. Okulda başarılı olmaya, yaptıkları işlerle ilgili beğeni toplamaya ve takdir edilmeye çok önem verirler. Bu aşamalarda çocuğun çabasının övülerek, kendisine değer vermesi sağlanmalıdır. Bu onların ders çalışmasına teşvik açısından önemlidir. Ama ergenlik dönemine gelindiğinde dış görünüş ve beğenilme isteği artar. Çocuklar kimlik arayışına girer. Bu dönemde üniversiteye hazırlanmak zorunda olduklarını bilirler ama ders çalışmaya da eskisi kadar istekli olmazlar. Çocukların bu duygularını anlayıp ona göre davranmak önemlidir. Çocukla ebeveyn arasında karşılıklı güvene dayanan bir ilişki ve iyi bir iletişim şarttır.

Ebeveyn çocuğuna duygu ve düşüncelerini anlatma özgürlüğü tanımalı ve onu olduğu gibi kabul etmelidir. Çocuklarına sorun çözme noktasında sorumluluk bırakmalı ve bu konuda onlara güvenmelidir. İlişkilerde en önemli husus koşulsuz sevgi ve güvendir.

Aileler kendi beklentilerinden çok, çocuğun bu hayattan ne istediğine dikkat etmelidirler. Asıl önemli olanın yüksek ders başarısı değil, hayatta mutlu olabilmek olduğunu bilmeli ve çocuklarını bu şekilde eğitmelidirler.

Çocuklar her zaman ebeveynin beklentilerini karşılamak isterler. Aile teşvik edici unsur olarak sadece ders başarısını merkezde tutarsa, çocuklar başka çok iyi meziyetleri olmalarına rağmen kendilerini eksik hissedebilirler.  Ebeveyn çocukların okul başarısı dışında iyi oldukları başka ilgili alanlarını keşfetmelidir, evcil hayvan bakımı, bahçeyle uğraşma, bir müzik aleti çalma, bir spor dalı, vb. Çocuk, okul başarısının hayattaki tek önemli şey olmadığını, kendisinin hayatın başka alanlarında da iyi olabildiğini görmelidir. Çocuğun özgüveni bu sayede artar ve mutlu bir insan olur.

Ahlak gelişimi geri planda mı kalıyor?

07 Şubat 2015/0 Yorumlar/in Yazılarım /tarafından KilicHale

a1

Karakter gelişimi anne karnında başlar. Anne bebeğiyle ne kadar ilgili, ne kadar konuşuyor, stresli bir zaman mı geçiriyor, istenilmeyen bir çocuk mu, bunlar karakter gelişimini ilk zamanlar etkileyen unsurlardır. Tabii ki sadece bunlar etkili değildir. Karakter gelişiminde ilk çocukluk yılları çok önemlidir. Özellikle çocuğun anneyle olan ilişkisinin niteliği, çocuğun ileriki yıllarda yaşayacağı deneyimleri ve bu deneyimlere olan yaklaşımlarını etkiler. İlk yıllar çok önemli olmakla birlikte kişilik gelişimi aslında yaşam boyu sürer. Çocuğun sosyal yaşamında yer alan anne-baba, arkadaşlar, öğretmenler çocuğun kişilik gelişiminde çok önemli ve gerekli bir rol oynar.

Çocukların zihinsel gelişimlerine bağlı olarak bulundukları çevreyi yorumlamaları da yaşları ilerledikçe farklılık gösterir. Örneğin 9-10 yaş öncesi bir çocuk daha benmerkezci davranır, kendi istek ve ihtiyaçları ön plandadır. Sadece kendi çıkarları doğrultusunda veya ceza alacağı durumlarda başkalarının isteklerini yerine getirir, ama onları yönetecek bir otorite olmadığında kendilerinden beklenenleri yapmazlar. 9-10 yaş sonrası daha fazla empati kurmaya, diğer insanların ve içlerinde bulundukları grubun ihtiyaç ve isteklerine önem vermeye ve olayları farklı bakış açılarından görmeye başlarlar. Toplum düzenini daha fazla korumaya meyilli olurlar, toplum içindeki itibarlarına önem verirler.

Bazı insanların yetişkinlik yaşına gelmesine rağmen hala 9-10 yaş öncesi gibi benmerkezci ve çıkarcı davrandığını gözlemleriz. Polisin olmadığı durumlarda yasaları çiğnerler, hırsızlık yaparlar veya ceza almayacaklarını bildiklerinde trafik kurallarına uymazlar. Onlara ceza verecek bir efendi, bir otorite olmadığı sürece her şeyi yapabilirler. Kuralları kendi içlerinde benimsemezler. Tüm bunlar bize bu kişilerin çocukluklarında ahlak gelişimi ve değerler hakkında yeteri kadar eğitilmediğini ayrıca değerlerin içselleştirilmediğini gösterir.

Aileler kimi zaman çocuklarını eğitirken, okul hayatını merkez alıp değerler eğitimi gibi önemli hususları göz ardı edebilirler. Böyle durumlarda bir üniversite veya lise kazanmak ailenin en önemli meselesi haline gelir. Bunun yanında çocuklarının arkadaşlarıyla ilişkilerine, büyüklerine nasıl davrandığına, yalan söyleyip söylemediğine, kardeşiyle oynarken haksızlık yapıp yapmadığına dikkat etmezler. Asıl önemli olan hususlar bunlar olmasına rağmen, çevre tarafından somut olarak görünürde olan, çocuklarının kazandığı üniversite veya lisenin niteliğidir. Ailede çocuklar okul başarısı yönünde kıyaslanır ve ahlak gelişimi çocukların bu kuralları içselleştirebilecekleri yaşlarda ikinci plana atılır.

Ahlak Gelişimi için Neler Yapılabilir?

Çocuklara toplum kuralları, değerler, yalan söyleme-çalma-saldırganlık gibi tutumların yanlış olduğu en erken yaşlarda öğretilmelidir. Çocuklar zihinsel olarak henüz bu soyut konuları anlayabilecek bir yetide olmasalar bile aile içindeki kurallar, kabul edilebilir ve kabul edilemez davranışlar net olmalıdır. Örneğin; 2 yaşındaki bir çocuğa vurmanın neden yanlış olduğu belki anlatılamaz, çocuk neden insanlara, anneye vurulmaması gerektiğini kavrayamaz. Ama gene de bu davranış kabul edilmemelidir.

Diğer yandan 9 yaş öncesi bir çocuktan yaşının gerektirdiğinden daha fazla bir olgunluk, empati kurabilmesi beklenemez. Bununla birlikte bu yaşlardan başlanarak anne-baba, öğretmen gibi çocuğun yakınında bulunanlar tarafından, çocuğa olaylara farklı bakış açılarından bakmak öğretilebilir. Ergenlik yaşlarında gene çocuklara her bireyin yaşama hakkı olduğu, eşit haklara sahip olduğu gibi ilkeler kazandırılabilir. Bu değerler çocuklara bu şekilde erken yaşlarda verilmeli ki ileriki yaşlarında bu değerleri benimseyebilsinler.

Ders başarısı düşük olan ama başkalarına saygıda kusur etmeyen bir çocuk, bu davranışından dolayı takdir edilmelidir. Dürüst olmak, evde anneye ve babaya işlerinde yardım etmek, küçük kardeşiyle ilgilenmek, arkadaşlarıyla iyi geçinmek, oyun oynarken haksızlık yapmamak, kötü alışkanlıkları olmamak, cömert olmak gibi konuların çok önemli erdemler olduğu çocuklara küçük yaşlardan itibaren aşılanmalıdır. Bu da çocukları bu yönleriyle övmek, bu gibi iyi vasıflarını ortaya çıkarmakla mümkündür.

Sahip olunan erdemler, güzel ahlak özellikle bu yaşlarda takdir edilmeli ki, çocuklar bu davranışlarına devam etsinler ve bundan ötürü kendilerine de değer versinler. Sürekli ders başarısı hakkında konuşup ardından çocuğa dürüst olmak konusunda nutuk çekmenin çocuk üzerinde bir etkisi olmaz. Ailenin davranışlarla bu sözlerini desteklemeleri ve en zor durumlarda bile yalan söylemeyen çocuklarını takdir etmeleri gerekir.

Not: Yazıda Kohlberg’in ahlak gelişimi üzerine görüşlerinden esinlenilmiştir.

Son Yazılar

  • Gerçekten çaresiz miyiz?
  • Çocuklarla yapılabilecek keyifli yaz aktiviteleri
  • Boşanma ve çocuk
  • Madde kullanım bozukluğu
  • Gençlik ve Bonzai
  • Çocuklarda tuvalet eğitimi
  • Çocuklarda okul korkusu ve çözüm yolları
  • Çocuklarda dikkat eksikliği ve baş etme yolları
  • Baba-çocuk ilişkisinde annenin rolü
  • Ailenin “başarılı ol” baskısı
  • Ahlak gelişimi geri planda mı kalıyor?

Son Yorumlar

    Arşivler

    • Temmuz 2024
    • Temmuz 2015
    • Şubat 2015

    Kategoriler

    • Yazılarım

    Sayfalar

    • “Ailede sağlıklı iletişim” grup çalışması
    • “Ailede sağlıklı iletişim” grup çalışması – 2
    • Aile içi iletişim grup çalışması
    • Akademik Yayınlarım
    • AnaSayfa
    • Çocuklarla/öğrencilerle iletişim semineri
    • Video Haberler
    • Yazılı Haberler

    İlgi çekici linkler

    Here are some interesting links for you! Enjoy your stay :)

    Sayfalar

    • “Ailede sağlıklı iletişim” grup çalışması
    • “Ailede sağlıklı iletişim” grup çalışması – 2
    • Aile içi iletişim grup çalışması
    • Akademik Yayınlarım
    • AnaSayfa
    • Çocuklarla/öğrencilerle iletişim semineri
    • Video Haberler
    • Yazılı Haberler

    Kategoriler

    • Yazılarım

    Arşiv

    • Temmuz 2024
    • Temmuz 2015
    • Şubat 2015
    © Telif Hakkı - Dr. Hale Nur KILIÇ
    • Anasayfa
    • Hakkımda
    • Yazılarım
    • Akademik Yayınlarım
    • Haberler
    • Etkinlikler
    • İletişim
    Scroll to top